Ey İstiklâl şairi, dilim, sözüm, Âkif’im!
Ruhumun tercümanı, canım, özüm Âkif’im!
Her hecen bir ilhamdır, her mısran ruha candır,
Bir gönül çağlayanı, bir kutlu heyecandır.
Can buldu kelimeler, kaleminle doÄŸruldu,
Tevekkülle sınandı, inancınla yoğruldu.
Hayat, insan ve mekân, aruzla geldi dile,
Hüzün, kanatlarıyla güfte oldu bülbüle.
Bir mersiye, bir ağıt, bir destandır şiirin,
Bir ilâhi, yakarış, bir dermandır şiirin.
Sonsuza akan ırmak: Baş eserin Safahat...
İman, ihlas, aksiyon, pırıl pırıl bir hayat.
Ey Âkif, büyük üstat, şiirin abidesi!
Eserin, milletinin ruhunun güldestesi.
Yüreğin güle hasret, âşık, dertli bülbüldü,
İnancın mısra mısra Safahat’a döküldü.
Çanakkale seninle yeniden destanlaştı,
Mehmetçik şehadetle, aklaştı, bayraklaştı.
Seyredip arşa doğru şüheda uçuşunu,
Muştuladın onlara, peygamber aguşunu.
Gözyaşın, milletinin acısında, ahında...
Bir çınarı büyüttün, Tacettin Dergâhı’nda.
Örnek oldun, ders verdin, ârifâne hâlinle,
Bentleri yıkan ırmak, sel oldun kaleminle.
Tevazu anıtlaştı, seninle dile geldi,
Bir minare misali, göklere dek yükseldi.
Zalime karşı duran, mazlumun dili sensin,
Gerçeği haykıran ses, iyinin eli sensin.
Zalimlerin zulmünü yüzüne haykırarak,
Sahte medeniyetin maskesini yırtarak.
Çığlık çığlık haykırdın, susmadın, “Korkma!” dedin,
Her zaman ve her yerde, milletin önündeydin.
Kulak verdik sesine, seni okuduk, andık,
Fazilete sarılıp, kör uykudan uyandık.
Tarih, vatan, ecdadım, bayrağım seninleyiz,
Cennette açan güller: Şüheda, el eleyiz.
Doğruya, iyiliğe, güzele yürüyoruz.
Yolunda, Âsımlarla el ele yürüyoruz.
Sönmedi, sönmeyecek “milletimin yıldızı”,
Söylüyoruz coşkuyla, İstiklâl Marşımızı.
Seni özlemle anıp dualar ediyoruz,
Ey Âkif, büyük üstat! Sana selâm diyoruz.
Rıfkı KAYMAZ